bolatunsal @ windowslive.com

 
 
 Her şey dâhil sistemi nedeni ile bölgemiz yeme içme ve güneşlenme turizminden öteye çok fazla gidememektedir. Kitle turizmi dediğimiz; ülkelerinden alınıp, havalimanına indirilen turistler doğruca konaklayacakları otellere götürülmektedir. Bir haftalık kamp sürecinden sonra da yine otellerinden alınıp havalimanına, oradan da doğruca geldikleri ülkelerine yolcu edilmektedirler.
Rehberler tur firmasının getirdiği turistlere bir haftalık tatil sürecinde birkaç farklı aktiviteler içeren paket turlar satabiliyorsa, turist konakladığı otelin dışında birkaç yer görebiliyor. Satamıyorsa konakladığı otelden başka bir yer görmeden dönüyordur ülkesine muhtemelen.
 
Turizmde talepten çok arz var bence. Yani turist potansiyelinden fazla yatak sayısı var. Yatak sayısının fazlalığını fırsata çeviren tur firmaları, oteller arası rekabeti tetiklemekte. Bu yüzden birkaç ayın dışında çok ucuza konaklama satılmaktadır. Üstelik her şey dâhil… Sunulan hizmet maliyet fiyatlarını aşıp karlılığı getiremediği için bu defa hizmet kalitesinden ödün verme başlıyor. Ne yediğiniz yemekler, ne de içtiğiniz içecekler olması gereken düzeyde ve kalitede olmuyor. Bu kısır döngüde yaptığınız işten para kazanamıyorsanız kaynaklarınızı boşuna tüketiyorsunuz demektir.
Her şey dâhil sistemi kapalı devre turizm sistemidir. Konakladığı tesisten başka hiçbir turizm paydaşına katkısı olmayan bir sistemdir. Tur firmaları turisti ülkeye ben getiriyorum, onu istediğim gibi yönlendirip parasını almak benim hakkım diyebilir. Haklı da olabilirler kendilerince. Otelci turistin kahrını ben çekiyorum ekstra para harcayacaksa bu benim hakkım da diyebilir. Haklı da olabilirler belki.
Ama unutulmamalı ki, bu ülkenin sosyal ve ekonomik yapısının yükünü sadece tur firmaları ve otelciler taşımıyor. Bu yapılanma içersinde esnafında payı çok büyük. Üstelik daha geniş bir tabana hitap etmekteler sorumlulukları ve görevleri açısından.
Her şey dâhil sisteminin mucidi ve ilk uygulayıcısı olan ülkeler çoktan bu sistemi bıraktılar. Gördüler ki kaynakları cömertçe harcamak akıllıca bir davranış şekli değil, turizmden para kazanmayı seçtiler.
Hiçbir Avrupa ülkesinde her şey dâhil diye bir uygulama bulamazsınız. Bütün konaklamalar oda kahvaltıdır. Talep ederseniz yarım pansiyon dediğimiz, oda kahvaltı ve akşam yemeği dâhil edilir fiyatın içersine. Kahvaltı sözde açık büfedir ama kahvaltılık almaya standa gittiğinizde çok az çeşit ile karşılaşırsınız. Yok, öyle bizim açık büfeler gibi elli, yüz çeşit. Akşam yemekleri açık büfe değil mesela. Tabldot usulü, bir yudum su bile vermezler bedava.
 
Oteller bizim otellerimiz ile kıyaslanamaz bile. Onların beş yıldız otelleri, bizim üç yıldız otellerimize eş değerdir anca. Ülkemizden yurt dışına turist götüren tur firmalarının Avrupa da uyguladıkları turizm uygulaması farklı, ülkemize turist getiren tur firmalarının uyguladığı turizm yöntemi farklılık içermektedir.
Siz turist olarak yurt dışına çıktığınız zaman, rehber tur otobüsü ile sizi havalimanından alır ilk önce şehir turu yaptırır. Sonra serbest zaman geçirebileceğiniz alış veriş yapabileceğiniz belirli bir süre verir ve sizi serbest bırakır. Siz verilen süre sonunda, daha önceden bildirilen toplanma noktasında toplanır daha sonra konaklayacağınız otele gidersiniz. Her vardığınız şehirde bu uygulama yapılır ki gittiğiniz şehir hakkında fikir sahibi olabilesiniz diye. Yolculuğun dışındaki boş günlerde rehberiniz sizi her gün için bir tura yönlendirir. Bu paket turlarda bile gezdiğiniz yerlerde rahat hareket etme olanağına sahipsinizdir. Bizim buradaki gibi yönlendirmeler var mı elbette var. İki örnek vereyim isterseniz.
Bir gün Prag dayız. Rehber şehir turunu yaptırdıktan sonra; “Arkadaşlar beni dinleyin lütfen. Ben şimdi sizi bir alışveriş merkezine götüreceğim. Tur programı gereği oraya gitmek zorundayız. Ama oraya gittik diye hiçbir ürün alma zorunluluğunuz yok. Çaylarınızı kahvelerinizi için size yapılan ikramlardan yararlanın ve dinlenin endişe etmeyin. Döviz bozdurmak isterseniz gönül rahatlığı ile bozdurabilirsiniz çünkü dışarıdaki döviz bürolarından ve bankalardan daha yüksek kur ile bozarlar. Dışarıya göre daha karlı olursunuz. Gideceğimiz mağazada hoşunuza giden bir ürün olur, fiyatı da aklınıza yatar almak istersiniz ona bir şey diyemem. Yalnız oraya gidiyoruz diye hiçbir şey alma zorunluluğunuz yok, kendinizi borçlu hissetmeyin.” Ülkemizde de şubeleri olan bilinen bir markanın Prag şubesi söz konusu mağaza. Bu işler Avrupa’nın da göbeğinde böyle yürüyorsa sözün bittiği yer.
Makedonya’nın Ohrid diye bir şehri var. Sokaklarında gezerken Anadolu da geçmişin izlerini taşıyan, mimarisinin bozulmadığı kültür yozlaşmasının yaşanmadığı bir ilçede zannedersiniz kendinizi. Rehber şehri gezdirdi. İsteyenler Ohrid gölünde tekne turu yaptı. Daha sonra alış veriş için serbest zaman verdi. Serbest zaman vermeden önce de, Ohrid incilerinin dünyaca ünlü olduğunu falan anlattı. İnci almak isteyenlere bir dükkân önerdi. Bu dükkândan alınacak ürünlerin garantili olduğunu, ilerde bir sorun yaşanması halinde kendisinin devreye girebileceğini, şikâyet edilen ürünlerin değişimini sağlayabileceğini de anlattı. Rehber sözünü bitirdi ve alışveriş süresi verdi.  On sekiz kişilik arkadaş gurubunun on beş tanesi daldı dükkânın kapısından içeriye. Ben son anda iki arkadaşımın birer kolundan zor yakalayabildim. “Nereye gidiyorsunuz? Etrafta bunca dükkân var, gelin buraya.” Bir başka dükkâna girdik. İnci takılara bakarken tezgâhtar kız kendi aramızda Türkçe konuştuğumuzu duyunca; “Hoş geldiniz” dedi. Türkçeyi nasıl bu kadar mükemmel konuştuğunu sorunca ben Türk’üm diye cevap verdi. Burada ne işin var deyince, Ohridli biri ile tanıştığını, sonra evlenip Ohrid’e yerleştiğini anlattı. Bir taraftan sohbet ediyor bir taraftan da alacaklarımızı seçiyorduk. Sohbet anında bizim kız arada bir “Rehberiniz kim?” diye soruyor, her defasında da ben araya bir konu sıkıştırıp kızın sorusunu cevapsız bırakıyordum. Bu karşılıklı köşe kapmaca alış verişin hesap ödeme aşamasına kadar geldi ama ben rehberin adını vermedim. Kasaya geldiğimde; “Rehberin adını sorup duruyorsun. Rehberin adını sana söylemeyeceğim. Sen şimdi rehbere vereceğin komisyonu bizim aldığımız ürünlere indirim olarak yansıtacaksın.” deyince, “Siz bu işleri nereden biliyorsunuz?” diye sordu. Biz turizmin içersinden geliyoruz, ancak bu alışveriş sisteminin burada da bu şekilde dönmesi beni çok şaşırttı dedim. Daha sonra akşam yemeği öncesi, gölün kaynağının çıktığı pınarın buz gibi suları üzerinde gezintimizi yapıp, göletin üzerine kurulmuş tahta köşklerde akşam yemeğimiz yedik sonarasında otel odamızda dinlenebildik.
Her ne kadar tur uygulamaları benzer gibi görünse de, temelde farklılıklar var. Biz kültürümüzü ve coğrafyamızı tanıtmıyoruz. Ülkemize şehrimize gelen turistin bizi tanımasına fırsat vermiyoruz. Bir de bunun yanına rehberlerin turisti istediği gibi yönlendirmek için çarşı esnafını kötülemesini eklerseniz tablonun ne kadar kötü bir durumda olduğunu anlarsınız. Burada biz esnaflara düşen en büyük görevse, rehberlerin eline malzeme vermemektir. Rehberler biz esnafları kötüleyecek malzeme bulamazlarsa, bizi kötüleyemezler.
 
Onlar, yani rakiplerimiz bu işi daha bilinçli yapıyorlar üstelik çok fazla sıkboğaz etmeden. Uyguladıkları turizm anlayışı ile hem coğrafyalarını, kültürlerini, şehirlerini tanıtıyorlar hem de turizmden bütün paydaşların faydalanmasını sağlıyorlar.
Kültürel değerlerimizin tanıtımı, coğrafi ve tarihi değerlerimizin tanıtımı daha ön plana çıkarılmalı, turistin topluma karışmasını sağlayarak, Küçük Esnaf ve Sanatkârın turizmden daha da pay alması sağlanmalıdır. Her şey dâhil sistemi konaklama sektörünün işine yarıyormuş gibi görünse de aslında buz dağının altı farklıdır. Görünürdeki değerleri pazarlama telaşından kurtulup, binlerce yıllık kültürü gövdesinde saklayan bu coğrafyanın kıymetini bilmeliyiz ve anlamalıyız ki, turizmi bu rota doğrultusunda şekillendirmeliyiz.