ulviyekuccuk @ gmail.com

Tarih boyunca kadınlar, toplumsal roller ve önyargılar yüzünden bilimin merkezinden dışlanmış, görünmez kılınmış, hatta bazen bilimin "kadınlara uygun olmadığı" yönündeki yanlış algılarla mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. Kadınların bilimle ilişkilendirilmesi bir tabu, hatta çoğu zaman bir istisna olarak görülmüştür. Ancak bu algılar, gerçeği değiştirmemiştir. Kadınlar, yüzyıllar boyunca tarih sahnesinin kenarına itilmelerine rağmen bilimin dokusuna ilmek ilmek işlenmiş ve insanlığın gelişimine gözle görülmeyen ellerle rehberlik etmiştir.
Bugün geldiğimiz noktada, bilim dünyasında kadınların varlığı giderek daha görünür hale gelse de geçmişin mirası olan önyargılar hâlâ varlığını sürdürmektedir. “Kadınlar bilim yapamaz” klişesi, ne yazık ki hala bazı zihinlerde yankılanıyor. Ancak bu klişe, tarih boyunca çarpıcı örneklerle defalarca çürütülmüştür. Matematiğin dilini konuşan Hypatia’dan karadeliklerin sırlarını çözen Feryal Özel’e, radyoaktivitenin gizemlerini keşfeden Marie Curie’den, giyilebilir kalp pili tasarlayan Canan Dağdeviren’e kadar kadınlar, bilimin her alanında eşsiz birer iz bırakmıştır. Bu eser, işte bu kadınların sesini yükseltmek ve geçmişin tozlu raflarında unutulmaya yüz tutmuş başarılarını gün yüzüne çıkarmak için yazılmıştır.
Bilim tarihine baktığımızda, kadınlar sadece bilimle uğraşma hakları için değil, aynı zamanda bu uğraşlarının kabul edilmesi için de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bilim, yüzyıllar boyunca erkek egemen bir alan olarak şekillenmiştir; bu durumun arkasında yalnızca toplumsal cinsiyet rolleri değil, aynı zamanda kadınların eğitimden uzak tutulması ve bilim kurumlarından dışlanması gibi sistematik engeller de yatmaktadır. Ancak, her şeye rağmen, kadınlar hem bilime hem de insanlığa paha biçilemez katkılarda bulunmayı başarmışlardır. Dolayısıyla, kadınların bilimdeki başarısını tartışmaya açan her argüman, yalnızca bilgisizlikten kaynaklanır; çünkü gerçekler, tarihin kendisi kadar açıktır.