bolatunsal @ windowslive.com

 
 
Yerel halk yanar diyor kısaca. Birçok kaynaklarda da Yanartaş diye geçiyor. Ama mitolojik dönemlere dayandığı efsanesi bambaşka bir dünya ya götürüyor bizleri. Chimera; Güney Antalya’nın dünyaca bilinen bir öyküsüdür. Bizim yeterince önemini kavrayamadığımız bir öykü belki de.
Chimera: Yunan mitolojisinde, tek vücutta birden fazla canlının uzuvlarına sahip, ağzından ateş püskürten bir canavardır. Bu canavarın bir başı keçi bir başı aslan, gövdesi aslan, kuyruğu yılan olarak tanımlanır. Ana hatları ve sonucu itibari ile öykü aynı olsa da, detaylarında farklılıklar gösteren iki ayrı öykü vardır efsaneye dair. En doğrusunu bulmak tarih araştırmacılarının işidir. Benim anlatmak istediğim günümüzdeki yetersizlikler.
 
Ephyra kralı Glaukos’un oğlu Hipponoes, bir av partisinde yanlışlıkla kardeşi Belleros’u öldürür. Belleros’u yiyen anlamına gelen, Bellerophontes adını alır. Ephyra’dan sürülen Bellerophontes, Argos kralına sığınır. Kendisine sığınan bu genci öldürmeyi kendisine yakıştıramayan Argos kralı onu Likya kralına gönderir.
Likya Kralı acınacak haldeki bu genci öldürmek istemez. Onu Olympos dağında yaşayan aslan ve keçi başlı, aslan gövdeli, yılan kuyruklu ağzından alevler saçan canavar Chimera ile dövüşmeye gönderir. Bellerophontes, Pegassos adlı kanatlı atına binerek, Chimera ile dövüşmeye gider. Chimera saldırıya geçerken, Bellerophontes; Pegasossos ile havalanır yere inerken, mızrağı ile canavarı yedi kat yerin dibine gömer. Chimera; o gün bu gündür yerin yedi kat dibinden alevler saçmaya devam eder.
 
Bir başka söylenceye göre, Ephyra Kıralının oğlu Hipponus, bir gün avlanırken yanlışlıkla kardeşi Belleron’u öldürmüş. O günden sonra Hipponus’a, Belloron’u yiyen anlamında Bellerophon adını takmışlar. Bellerophon yaşadığı bu talihsiz olaydan sonra, Tiryns kralı Proitos’a sığınır. Kral Proitos’un güzel karısı Ante, yakışıklı kahraman Bellerophon’a aşık olur. Yiğit ve kahraman delikanlı kralın karısının bu aşkına karşılık vermez. Aşkına karşılık bulamayan Ante kocasını, Bellerophon’a karşı kışkırtır. O’nu öldürmesini ister. Kral çok kızmasına rağmen, elini konuğunun kanına bulamak istemez. Bir pusula yazar ve Bellerophon’un elin tutuşturarak, hısımı olan Lykia kralı Lobetes’e gönderir. Pusulada, delikanlının kraliçeye sarkıntılık ettiği ve bu nedenle öldürülmesi gerektiği yazılıdır. Her şeyden habersiz Bellerophon, Lykia’nın başkenti olan Xantos daki kralın sarayına ulaşır. Kral Lobates konuğunu karşılar ve dokuz gün dokuz gece ağırlar. Onuncu gün kral, damadı Proitos’dan gelen mektubu ister. Mektubu okuyan kral konuğunun öldürülmesi gerektiğini anlar ama elini kana bulamak istemez. Bellerophon’u Lykia ülkesinde dehşet saçan, Olympos dağının eteklerinde yaşayan Chimeria canavarına gönderir.
Canavar ile tek başına savaşamayacağını anlayan Bellerophon, tanrılardan yardım ister. Tanrılar, bu genç savaşçıya Pegasus’u gönderir. Pegasus kanatları olup uçabilen bir attır. Atın üzerinde kendisine doğru doludizgin Bellerephon’un geldiğini gören canavar doğuya doğru kaçmaya başlar. Karşıdan denizin göründüğü bir yamaçta Bellerephon, Chimeria’yı mızrağı ile öldürür. Chimeria son nefesinde ağzından alevler saçar. İşte o günden bu yana olimpos’un yamaçlarında yüz yıllardır yanan alevler Chimeria’nın ağzından saçtığı alevlerdir.
 
Bellerophontes’in zaferini kutlamak için Olympos’da bir yarış düzenlenir. Yarışçılar Chimeria’nın alevleri ile meşalelerini tutuşturup Akdeniz kıyısındaki Oliympos kentine doğru koşarlar. Böylece farklı spor dallarında düzenlenen yarışmaların sembolü haline gelen Olimpiyat Meşalelerinin ilk ateşi yakılmış olur.
 
Çıralı’nın günümüzde bilinen hikâyeleri bu şekilde anlatılıyor. Bölgemize gelen turistlerin ilgi odağı durumundaki Yanartaş’ın kıymetini, Yanartaş’ın üzerinde tasarruf sahibi olan Milli Parklar biliyor mu diye soracak olursanız maalesef bilmiyor. Yanartaş’a çıkmak için yaklaşık yarım saat civarında yürürsünüz. Sürekli yokuş yukarı tırmanırsınız. Yollara taşlardan basamaklar oluşturulmaya çalışılmış ama basamağın birinin yüksekliği elli altmış santimetre yüksekliğinde, bir diğerinin yüksekliği yirmi santimetre civarında. Elli altmış santimetre yüksekliğinde bir basamağa çıkabilecek bir canlı yaptırmış olmalı bu basamakları. Yukarıya tırmanırken bazı yerlerde taş döşendiğini görürsünüz. O taşlar hiç döşenmese daha iyiymiş. Bazı ziyaretçiler ya çıkarken kayıp düşüyor ya da inerken düşüp sakatlanıyor. Yapılan tek doğru iş belirli mesafelere konan çöp kovaları. Bu çöp kovaları sayesinde tırmanış patikasının etrafı çöplük olmaktan kurtarılmış.
Yanartaş’a gündüz tırmanıyorsanız daha az sorun yaşıyorsunuz. Gece tırmanıyorsanız işiniz çok daha zor. Zaten Yanartaş’ın güzelliği de gece kendini gösteriyor. Bu nedenledir ki, alevlerin yeryüzü ile buluştuğu yamaçlar sabaha kadar turist kaynardı. Son gelinen yıla kadar. Milli Park yıllık kesilen bilet tutarı miktarında bir ihale bedeli belirleyip buranın işletmesini ihale ile kiraya veriyordu. Buranın işletmesini yapan esnaf arkadaş Milli Park’a ödediği kira bedelini çıkarabilmek için ailecek vardiyalı yirmi dört saat çalışıyorlardı. Bu işi yıllarca sürdürdüler ama hep kendilerinden ekonomik değerleri eksilterek. En sonunda ekonomik açıdan dayanacak güçleri kalmadı. İki bin yirmi yılında ihaleye girmediler, Yanartaş’ın işletmesini Milli Park kendisi yapmaya başladı. Günümüzdeki durumunu bilmiyorum.
İki bin yirmi yılı yaz ayında misafirlerim gelmişti. Akşam Yanartaş’a çıkaracağımı, spor giyinmelerini tembih ettim. Akşam yemeğinden sonra araçlar ile yukarıya tırmanma yolunun başlangıcı olan bilet satış noktasına vardık biletlerimizi aldık. Peşimizden bir gurup öğrenci geldi bilet satış noktasına. Öğrencilerden bir tanesinin sırtında sırt çantası vardı. Milli Park görevlisi sırt çantası ile yukarıya çıkamayacağını söyledi öğrenciye. Aralarında tartışma çıktı. Görevli baktı öğrenciye laf yetiştiremiyor; “Yukarıya çıkmak zaten saat yirmi ikiden sonra yasak, beni daha çok kızdırırsan seni yukarı göndermem.” diye tehdit etti. Saatte yirmi bir otuz civarında. Öğrenciler yukarı çıkmaktan vazgeçip geri döndüler.
Son yıl Yanartaş’a gelen ziyaretçilere toplamda ne kadar bilet kesildi bilmiyorum ama tahmin ediyorum ki en kötümser bir tahminle beş yüz bini geçiyordur. Ziyarete gelen yerli veya yabancı turist ile kavga edeceğinize, o giriş kapısına vardiyalı görevli çalıştırmak çok mu zor. Eğer oraya tahsis edeceğiniz görevlilerin parası biletten çıkmıyorsa, ihaleye verirken o rakamları kiralayana nasıl dayatıyorsunuz. Dahası saat yirmi ikiden sonra yukarı çıkış yasağı ne saçmalıktır. Yanartaş’ın güzelliği zaten gece saat yirmi ikiden sonra ortaya çıkıyor. Bölgeye gelen turistler özellikle akşam yirmi ikiden sonra Yanartaş’a çıkıyor. Gündüz çok fazla rağbet görmüyor.
 
Bölge sit alanı olabilir. Yasal olarak tırmanma patikasını çok fazla onaramazsınız belki ancak mevcut durumunu daha da iyileştirebilirsiniz. Beton basamaklar dökün demiyorum. Basamak yükseklikleri eşit olan yine taş toprak ile çok az harç kullanarak düzgün basamaklar oluşturun. Zirve ile başlangıç noktası arasındaki yüksekliği ölçüp tırmanışı eşit basamaklara bölmek çok zor olmasa gerek. Eğer yapılabiliyorsa kısa mesafede de olsa düz yürüyüş bantları oluşturun.
Gece Yanara çıkanlar genelde ellerindeki telefonun ışığı ile yukarı çıkıp iniyor. Patika yolu bilenler veya nasıl olduğunu öğrenenler önceden yanlarına küçük LED el fenerleri alarak patikadan tırmanıyor. Tırmanma patikasının dağdan tarafına voltajı düşük, güneş enerjili yerden aydınlatmalı bir ışıklandırma sistemi yapmak çok mu imkânsız. Yazdıklarımın yapılamaması için bir neden varsa bir tabelaya yazın girişe asın. Ziyarete gelen herkes de bilsin. Biz de bilelim.
Milli Park! Yıllardır Yanartaş tan para kazanıyorsun. Bir yıllık kazancını da oranın çıkış patikasının iyileştirilmesine harca. Ziyaretçiler de verdiği paranın karşılığını alabilsinler. Kayıp düşüp sakatlanacaklarına, sağ salim çıkıp inebilsinler.
 
Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir doğa güzellik Yanartaş. Bir benzerinin Atina civarında olduğu söyleniyor, hatta yapay olduğunu falan duymuştum. Gidip görmedim. Ama daha mütevazı olanı Azerbaycan Bakü yakınlarında var. Toprak bir tepenin en alt yamacında düzlük ile yamacın eğiminin başladığı belirli bir bölgede topraktan çıkıp kendiliğinden yanan alevleri görüyorsunuz. Doğalgaz olduğunu anlamak çok zor değil. Çünkü yakın civarlarında petrol sondajları var. Ana yolda seyahat ederken görebiliyorsunuz.
Petrol ülkesi olmadığımız halde doğanın bize sunduğu, Anadolu’nun eşsiz değerlerinden sadece birisi olan ve bölge turizmine katkısı tartışılamayacak Yanartaş’ın daha da bakıma ihtiyacı var. Çıkış yolunun düzenlenmeye ihtiyacı var. Bu güne kadar görülmeyen bu eksiklik en kısa zamanda giderilir umarım.