bolatunsal @ windowslive.com

Esnaf, Arapçadan dilimize girmiş bir sözcük. Anlamına gelince: Kendi emeğini ve küçük ölçekli sermayesini kullanan, yanında az sayıda işçi çalıştıran, küçük sermaye veya zanaat sahibi demektir. Arapçada farklı iki daha değişik anlamı var ki, konumuzun dışında, bizim yurttaşlarımızın gelenek ve görenekleri ile zaten bağdaşmaz. Çünkü biz asil bir ulusuz.

Bana! “Esnaflık nedir?” diye soracak olursanız, otuz dokuz yıllık tecrübeme dayanarak; paranla ve malınla rezil olma sanatı diye cevap verebilirim. Neden bu cümleyi kurduğumu ilerleyen satırlar içinde bulacaksınız. İş adamı ile esnaflık arasındaki fark nedir diyorsanız! Esnaf işinin başında durarak işini yürüten, iş adamı, işinin başında durmadan da işini yürütebilendir.

Esnaf ve esnaflık anlayışımız, yaklaşık son sekiz yüz yıl içersinde gerek devletlerin kuruluşunda, gerek toplumların yapılanmasında önemli bir yet tutmuştur. Bu günkü esnaf ve sanatkâr teşkilatlarının yapılanmasının temeli de, Ahiliğe ve Ahi Evran’a dayanır.

Ahilik: Hacı Bektaş-ı Veli’nin tavsiyesi ile kurulan, esnaf dayanışma teşkilatıdır. Amacı: Yurttaşlarımızın zanaat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek dallarında ekonomik ve ahlaki açıdan yetişmesini sağlamaktır. Kendi kural ve kurulları olan bir teşkilattır. Doğruluğun, kardeşliğin, dayanışmanın, ahlakın birleştiği sosyal ekonomik ve kültürel bir yapılanmadır. Ahlak temel esastır. Eğer yeni yetişen kuşakları ahlaktan yoksun yetiştirirseniz, verdiğiniz onca eğitim ve öğrenim boşa gider. Bu nedenledir ki, dinlerin de temel dayanağı ahlaktır.

 

Ahilik kavramı son yıllarda daha da değer kazanmış ve önemi anlaşılmıştır. Bu nedenledir ki resmi kutlama programları kapsamına alınmıştır. Anma programlarında görsel olarak anlatılan ahilik gelenek ve görenekleri, döneminde sistemin ne kadar sağlıklı çalıştığını da göstermektedir aslında bize. O dönemlerde yapılan şed kuşanma törenlerini, bu gün çıraklık eğitim merkezlerinin verdiği ustalık belgesi olarak yorumlamak mümkündür. Bu konunun içeriğine daha sonra değineceğim. Esnaflık bu kadar eğitim ve öğrenim gerektiren ekonomik bir dal iken nasıl oldu da, günümüzde herkesin kolaylıkla yapabildiği bir iş koluna dönüştü? Sebepleri ne olursa olsun esnaf tanımlamasının yeniden yapılması kaçınılmazdır.

 

Türkiye de en kolay yapılabilen ticari faaliyet esnaflık sanıyorum. Yüksek öğrenim görüp üst düzey bir yönetici olmak zordur mesela. Ya da uzun yıllar eğitim gerektiren meslekler vardır, doktorluk, mühendislik, benzeri gibi, bu tür işlerde serbest meslek sahibi olmak da zordur.   Devlet memuru olmak bir dizi uğraşlar gerektirir. Eğitimi var, sınavı var, ataması var, atandığınız yerde uyum süreci ve tecrübe kazanma zorunluluğunuz var. Zanaatkâr olmak; önce saydıklarım kadar olmasa da, onun da zorlukları var. Gerçi şimdilerde çıraklık, kalfalık ve ustalık anlayışı değişti ama yakın zaman kadar bir zanaat öğrenmek için yıllarınızı harcıyordunuz. Yıllarca çıraklık, yıllarca kalfalık yapıyordunuz. Öyle kolay kolay usta demezler bir zanaatkâra. Esnaf olacak yaşa geldiğinizde küçümsenemeyecek bir yolu geride bırakmışsınızdır. Deneyimleriniz, fikirleriniz ve öngörüleriniz oluşmuştur ki bu nedenle usta olmuşsunuzdur.

Esnaflığın dışında hangi iş kolu olursa olsun çok uzun soluklu mücadeleyi gerektiriyor para kazanmaya başlamak için. Oysa esnaflık, zor olan meslek dalları olsa da, en kısa yoldan para kazanmaya başlayabileceğiniz sektör. Bünyesinde birçok değişik iş kolunu barındırması da sanıyorum bireylerin daha çok ilgisini çekiyor ve iştahını kabartıyor.

Uzun soluklu eğitim ve öğrenim sürecinden geçmeden hayata atılanların yanı sıra, bir de gençliğinde şansı yaver gitmiş devlet dairelerinde iş bulmuş veya kurumsal firmalarda çalışmaya başlamış ve çalıştıkları kurumlardan emekli olmuş yurttaşlarımızın da rağbet ettiği geçim kaynağıdır esnaflık. Yirmi beş yıl, otuz yıl çalışır, aldığı emeklilik ikramiyesini küçücük dükkânına sermaye yapar ömrünün geri kalanında hem bir uğraşısı olur hem de geçim sıkıntısı çekmez. Bu düşünceler doğrultusunda, işi yürütüp yürütemeyeceğini düşünmeden dalar bir işin içine esnaf adayımız.

Bir başka kitlenin daha hedefidir esnaflık. Gerek eğitimli, gerek eğitimsiz işsizler ordusu mensuplarının da umut kapısıdır aslında. Kendince çizdiği yol haritası doğrultusunda başlar çalışmaya. İster adına ticaret deyin, isterseniz küçük esnaf deyin. Ama gerçek olan umudu kırık bir insanın hayata tutunma çabasıdır aslında sonuç.

Yaklaşık otuz yıl önce benimsediğimiz serbest piyasa ekonomisi rekabet içerir. Bu rekabet normalde toplam kaliteyi yükseltmeyi amaçlar. Ayakta kalan kalır. Ayakta kalamayan, sistem içersinde kendisine bir yer edinir. Ya da yok olmaya mahkûmdur. Argo bir deyimle tam bir kurtlar sofrası. Bu sistem kapitalizme göre normaldir. Ancak bizim ahilik ve esnaflık anlayışımıza göre de terstir. Çünkü bizim ahilik esnaflık anlayışımız; sosyal ve ekonomik anlayışa, ahlaklı ticari kazanca dayanır. Çünkü bizim ahilik anlayışımız dayanışma içeriklidir. Ticari yaşamda birbirimizi yok etmek bizim kültürümüzde yoktur aslında.

Bu nedenledir ki! Hepinizin bildiği öyküyü tekrarlamakta yarar görüyorum. “Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethetmeye hazırlandığı dönemlerde, yurttaşlarının durumunu görmek maksadı ile kılık kıyafet değiştirerek çarşıya iner. Sabah erken saatlerde yanına aldığı veziri ile çarşıda dolaşan Fatih, girdiği ilk dükkândan birkaç ürün ister. Dükkân sahibi kendisini tanımamaktır. Fatih’in istediği ürünlerden sadece birisini verir. Sultan diğer istediği ürünleri neden hazırlamadığını sorduğunda; esnafın verdiği cevap ilginçtir. “Efendim, ben sabah siftahımı yaptım. Komşum dükkânını yeni açmıştır. Siftah yapmadı. Diğer isteklerinizi de ondan alınız, o da siftah yapsın.” Fatih bir başka dükkâna girer. Yine birkaç ürün ister. Dükkânına girdiği esnaf yine sadece bir ürün hazırlar takdim eder. Sultan aynı soruyu yine sorar. “Diğer ürünleri neden hazırlamadın?” yine aynı cevabı alır. Günün erken saatlerinde hangi dükkâna girdiyse, aynı davranış ile karşılaşan Fatih, tarihe yazılan o cümlesini kurar. “Ben bu esnaf ile değil İstanbul’u, dünyayı fethederim.”

Fatih Sultan Mehmet Han’dan, beş yüz altmış beş yıl sonra o esnafları tanıdım, bir bir konuştum ben. Beş yüz altmış beş yıl önce dünyada yoktum. O esnaflar Ahilik kültürlerini bunca yıldır yaşatmışlar ki, sadece üç beş yıl önce konuştuk tanıştık o esnaflarla. Genel kurullarda üyelerimize çam sakızı çoban armağanı niteliğinde hediyeler takdim ediyoruz. Yine bir genel kurul toplantısı öncesi vermeyi düşündüğümüz hediye’yi en uygun fiyata nereden alabileceğimizi araştırırken, yolumuz Buldan’a düştü. Aslında daha önceden belirlediğimiz bir satıcı vardı, piyasaya göre de çok uygun fiyat vermişti. Ama nedense birden bire çarşıda dolaşıp fiyat araştırması yapmak düştü aklıma. Rast gele bir dükkâna girdik sabahın erken saatleri. İstediğimiz ürünü söyledik. Dükkân sahibi, miktarı ve bir başkasından fiyat alıp almadığımızı sordu. Miktarı söyledik, hayır fiyat almadık dedik. Benim rakamım bu, siz yine de diğer arkadaşlardan da fiyat alın, arada ufak tefek farklar olursa yardımcı oluruz yeniden bekleriz diyerek uğurladı bizi. Dükkânına girdiğimiz bir başka esnaf ile benzer konuşmaları yaptık. O da fiyat alıp almadığımızı sordu. Biz cevap vermekte karasız kalınca, “Rahat olun kim olduğunu merak ettim, gerçi bizim burada yanlış esnaf olmaz ama yine de bileyim.” Biz fiyat aldığımız dükkânı söyleyince, esnaf arkadaşın verdiği cevap tam bir örnek davranış niteliğindeydi. “ O da çok düzgün bir esnaftır. Malında asla hile hurda olmaz. Dürüsttür. Güvenle alış veriş yapabilirsiniz. Ama ben şu sebeplerden dolayı aynı nitelikteki malı, ondan birkaç lira daha ucuza verebilirim.”  O gün kaç dükkâna girdiysek, hiçbir esnaf hiçbir esnafı kötülemedi. Her esnaf gerekçesini söyleyerek, birbirini kötülemeden, birbirini yücelterek fiyat rekabeti yaptı. Ahilik kültürünü günümüze taşıyan Anadolu esnafı idi bu tanıdığım esnaf kitlesi.  Bir de günümüzde, bazı bölgelerde üç beş lira daha fazla para kazanmak uğruna komşusunu, meslektaşını kötüleyen esnaf kitlesini düşünün. Bu davranışı sergileyenler; komşusunu kötülerken aynı zamanda kendilerini de kötülediklerinin ne yazık ki farkında değiller. Sen komşunu kötülerken aynı zamanda bölgeyi kötülüyorsun. Sen bölgeyi kötülerken aynı zamanda, ilini, ülkeni kötülüyorsun. Umarım bu yanlışın en kısa zamanda farkına varır insanlarımız.

Serbest piyasa ekonomisi rekabet diyor, Ahilik kültürü dayanışma diyor. İşte esas sorun iki kavram arasında sıkışıp kalmamızdan kaynaklanıyor sanıyorum. Birde vasıfsız esnaf olanlar zorlaştırıyor işimizi. Çıraklıktan yetişen zanaatkârlar belirli ilke ve prensipleri edinirler. Bir esnaf yanında çalışanlar da adap erkân öğrenirler dükkân açtığında öğrendiğini uygular. Ama bodoslama esnaflığa dalanların sonuçlarını tam kestiremiyorum. Fikrimi soruyorsanız, özümüze dönelim diyorum. Yani dayanışma diyorum. Çünkü savaş sonu olmayan bir kavram. Hangi uğraşıdan galip ayrılabilirsiniz, hangi mücadeleden mağlup ayrılabilirsiniz bunu tayin edemezsiniz. Bu gerçeği tayin eden gerçek, sizin çizdiğiniz yoldur. Bu yol haritası da esnaf planlamasından geçiyor.

 

Esnaf enflasyonu, cümlesini ilk telaffuz eden insanım. İki bin on iki, ya da on üç yılı esnaf planlamasını anlatmaya başladım. Devlet ihtiyacı olan meslek mensuplarını, ihtiyaç olan kurumlara, ihtiyaçları doğrultusunda personel alır. Kaç doktor atayacak, kaç öğretmen, kaç polis atayacak önceden belirler. Yani plan program vardır. Yakın tarihte bazı meslek dallarında da sınırlamalar getirildi. Mesela ticari taksilerde sınırlama var. Toplu taşıma araçlarında sınırlama var. Her aklı esen taksicilik, dolmuşçuluk, otobüsçülük yapamıyor. Ama herkes esnaflık yapabiliyor. Üstelik dip dibe aynı meslek dallarında zanaatını icra edebiliyor ve ya aynı ürünleri yan yana dükkânlarda satabiliyorlar. Hal böyle olunca da hiç kimsenin mutlu olamadığı ticari bir tablo çıkıyor ortaya.

Şehirlerin imar planları yapılırken, planlanan yapılardan; şehirde, ilçede, mahallede kaç kişilik nüfusun yaşayacağı belli. Bu nüfusun hangi meslekten kaç esnafa ihtiyacı olabileceğini de bulmak zor olmasa gerek. Turizm bölgelerinde yatak sayılarını da göz önünde bulundurarak, ticari alanlar bu doğrultuda imar planlarına konarak kalıcı planlamalar yapılabilir. Bu planlamalar yapılırken, işyerlerini ruhsatlandırırken, aynı mesleği sürdüren veya aynı işi yapan esnafların yan yana gelmeyeceği bir şablon oluşturulur. Bu yöntemle ticari yaşam sürebilir.

Mevcut düzende esnaf planlaması yapmanın yolu; mevcut plan üzerinde şablon çalışması yapılır. Yani hangi dükkânda hangi işin yapılacağı bir şablon üzerinde belirlenir. Herhangi bir dükkânın kiracısının tahliyesi durumunda, yeni kiracıya şablon da belirlenen mesleği yapabileceği söylenir. Zaman içersinde planlama olması gerektiği şekle dönüşür. Bu bir geçiş sürecidir. Elbette sorunlar yaşanacaktır ama akılcı ve anlayışlı bir yaklaşımla çözülemeyecek sorun yoktur.

Söz konusu planlamaları kentlerin idari ve mesleki yöneticileri, toplum temsilcilerinin içersinde bulunduğu bir komisyon yapmalıdır. Çünkü ilçelerin ve illerin durumunu ve yapılanmasını en iyi içersinde yaşayanlar bilir.

Bu anlattığım esnaf planlaması modeline ciddi bir şekilde, Esnaf Odaları Birliği olarak, dönemim birlik başkanının da konuya sahip çıkması ile kanun taslağı durumuna getirttik. Ama bu kanun taslağı parkende ticaret yasası ile meclisten geçmedi. Yasa taslağının içersinden çıkarıldı.

 

Aradan geçen zaman bizim haklı olduğumuzu gösterdi. Şimdilerde sohbet ettiğimiz esnafların birçoğu esnaf planlaması diyor. Yan yana aynı işi yapan işletmelerin olmaması gerektiğinden bahsediyor. Esnaf planlaması düşüncesini daha çok dile getirmeliyiz. Ticari alanların planlanmasının veya dondurulmasının gerekliliğini, daha çok yetkililere anlatmalıyız. Kolay olmayacak belki ama başarabildiğimizde mutlu bir ticari tablo ortaya çıkacak diye düşünüyorum. 

                                   Bolat Ünsal 

                         Esnaf Sanatkârlar Odası Baş.

                         Şair, Yazar, Heykel Sanatçısı