dastanilyas @ gmail.com

“Yanarım yanarım tütünüm tütmez

Virane bahçede bülbüller ötmez

Yaram pek derindir melhem kar etmez

Kar yağdı başıma uy beni beni

Doğurmaz olaydın anam sen beni” diyor bir türküsünde İnce Halil.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı çocuk yuvası ve yetiştirme yurtlarında kalmış ya da bir dönem bu kurumlardan hizmet almış binlerce kişi toplumda kendine bir yer edinmiş ve hayatlarına devam etmektedirler.

Bu kişilerden bir bölümü yurtlu kimliğini gizlemeye çalışarak aslında geçmişini yadsımaktadır. Özellikle 3413 sayılı kanun ile kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan kimi yurtlu arkadaşım bu yanılgıya düşmektedirler. Yakinen tanıdığım arkadaşlarımdan bile böylesine basitçe davranışlar içerisine girenler vardır.

Diğer taraftan yetiştirme yurdunda kaldığını göğsünü gere gere her ortamda açıklayanlar da var ki bu kişilerin genellikle kendisiyle barışık olanlar olduğunu düşünüyorum.

SHÇEK, Türkiye’nin -bana göre dünyanın- en büyük ailesidir. Bu kadar büyük ailenin üyeleri arasında gündeme gelmeyen ÖRNEK YAŞAMLAR var. İnce Halil, yaşamı ile örnek alınması gereken SHÇEK’in yetiştirip bu topluma kazandırdığı kişilerden sadece birisidir.

İnternetten alınan ve İnce Halil’in oğlundan edinilen bilgiler ışığında derlenen İnce Halil’in kısa yaşam öyküsünü paylaşmak istiyorum:

 “Âşıklar diyarı Sivas’ın Zara ilçesinde 1906 yılında bünyesi zayıf ve kambur bir çocuk doğar. Toprak damlı köy evine bebek kokusunu dolduran bu çocuğa Halil adını koyarlar. İki abladan sonra erkek çocuğu sahibi olmak en çok da annesi Gülsüm hanımı sevindirir.

İnce Halil, ailesinin soyadı Çataltepe olmasına karşın, zamanın kaymakamının ısrarına dayanamaz ve soyadını Söyler’e çevirir.

Gülsüm hanım bu zayıf ve çelimsiz çocuğa o zamanın zor koşullarında gözü gibi bakar. Ana yüreği, çabalarının yetmediği zamanlarda ellerini açarak “inşallah bu incik ölmez” diye dua eder. Gülsüm hanımın incik yavrusu ölmez ve hayatın kendisine hazırladığı acılı hayattan habersiz büyümeye başlar.

Halil önce annesi Gülsüm hanımı kaybeder. Köy yerinde öksüzlüğün pençesinde kıvranırken arkasından yetimliği tadar.

Halil’in babası, Halil İbrahim beden işçisidir. Ailesinin nafakasını çıkarmak için en ağır işlerde çalışır. Bir gün elinde balyoz kayalardan taş kırmaya çalışırken parçalanan taşların altında kalır ve sakatlanır. İki yıl tedavi görür ancak tedavisi sonuç vermez ve hayata gözlerini yumar.

Anne ve babasını küçük yaşta kaybeden Halil, akrabalarının yardımı ile on dört yaşında Sivas Yetiştirme Yurdunda korunma ve bakım altına alınır. Artık hayatında yeni bir sayfa açılmıştır. Yurt arkadaşları ile birlikte hayatına yeni şeyler katmaya başlar.

Duygu dünyası yoğun olan Halil arkadaşlığın ve dostluğun önemini kendisi gibi kimsesiz arkadaşları ile kurdukları dayanışmadan öğrenir ve bunu yaşamın temel ilkesi yapar. Yurt arkadaşları arasında ve daha sonraki yaşamında mertliği ile bilinir. Başkalarının sevinç ve acılarını paylaşır.

Yetiştirme yurdunda dört yıl kalır. Yurtta kaldığı dönemde bir daha elinden bırakmayacağı saz çalmayı öğrenir. Sanatçı kişiliğinin tohumları yurtta kaldığı dönemlerde atılır.

Dört yılın ardından yurttan ayrıldıktan sonra Zara’ya döner. Saz çalmayı ilerletmiş olan Halil, yanık ve gür sesi ile sıra gecelerinin, düğünlerin ve eğlence merkezlerinin aranılan ismi olur. Zaralılar, hemşerileri Halil’e kucak açarlar ve Halil’e annesinden kalan İncik lakabı İnce’ye döner. Doğduğu yer ile anılan sanatçılar kervanına Halil’de katılır ve sanatçı kişiliği ülkeyi dolaşır. Artık Zaralı Halil olarak tanınmaya başlar.

Halil, şöhret basamaklarını tırmanmaya başlamışken askere alınır. Sanatçı kişiliği ile askerlik ocağında da kendisini gösterir. Komutanları onun sesinin güzelliğini keşfettikten sonra eğlencelere sanatçı olarak çıkarırlar.

            İnce Halil askerlik ile ilgili türküsünde şöyle der:

            Bir bulut kaynıyor Sivas elinden

            Ucu telli mektup geldi yârimden

            Karlı dağlar ne olur ne olur

            Asker ağam gelse yarelerim ey olur

İnce Halil’in doğuştan getirdiği kırılganlığı iyice artar. İçkiye de düşkün olan İnce Halil’in vücudu gittikçe yıpranır. Uygulanan tedaviler onu iyileştirmez. Asker ocağından hastalık raporu alarak memleketi Zara’ya döner. Kalan askerlik vazifesini de raporlar ve izinlerle tamamlar.

Evlenme çağına gelen Halil, Kamer Hatunla hayatını birleştirir ve yuvasını kurar. Çiftin evliliklerinden sekiz çocuğu olur.

Askerlik sonrasında Suşehri, Sivas, Erzurum gibi yerlerde kendisini göstermeye başlar. Sesi ile beğenilen ve ilgi gören bir sanatçıdır.

Halil’in şöhreti doğduğu yerler ve yakın çevresine sığmaz olunca artık büyük şehirlere açılmak zamanı gelir. Kendisini çok seven ve beğenen manifaturacı Şükrü Efendi onun elinden tutup İstanbul’a götürür. Bir plak şirketiyle anlaşırlar. Ancak plak şirketi plak doldurduktan sonra vaat ettiği parayı vermez, mahkemelik olurlar. Doldurulan plak büyük ilgi görür ve yok satmaya başlar. Şöhreti tüm ülkeye yayılır. Artık plakçılar Halil’in peşinde koşturmaya başlar. Zamanın büyük sanatçıları ile yurt turnelerine çıkarlar.

Zaralı Halil, hem o devrin büyük sanatçılarından ilham almış, hem de Sivas’lı sanatçılardan Hafız Halid Efendi, Feryadi, Hafiz Hakkı Bey, Divrikli Nuri Üstünses’le meşk ederek onlardan etkilenmiştir. Plaklarını okurken de kendisine o devrin en ünlü sanatçıları eşlik etmiştir.

Radyo programlarına konuk olan Zaralı Halil’in sesi radyodan duyulduğunda hemşerileri “işte Halil Emminin türküsü” diye kulak kesilirler. Halil ile birlikte memleketi Zara’nın da adı ünlenir.

Zaralı Halil’in şöhreti artıkça kendisini daha çok içkiye verir. Zara’dan uzaklaşır ve yedi yıl memleketine uğramaz. Evini, ailesini, çocuklarını ihmal etmeye başlar. Sağlığı iyice bozulduktan sonra yalnızlığa dayanamaz ve memleketine döner. İlerleyen hastalık onu iyice inceltir ve güçten düşürür. 15.01.1964 tarihinde zemheri ayında Zara’da hayata gözlerini kapar.”

 

“Ezim ezim eziliyor yüreğim

Çok yalvardım kabul olmaz dileğim

Ben ağlarım doktor ağlar, dert ağlar

Haram olsun yâri gördüğüm çağlar

Laleler, sümbüller, ah ne güzel bağlar”