ulviyekuccuk @ gmail.com

SOSYAL MEDYA’NIN TOPLUM ÜZERİNDE ETKİSİ

MEDYA ve GENÇLİK


Bugünkü köşe yazımı Pandemi sebebiyle evlerde geçirdiğimiz zamanlar sayesinde sosyal medyaya karşı artan ilginin toplum üzerinde etkisi ve zararları üzerine yazacağım.

Son zamanlarda sosyal medyaya karşı artan ilgi sebebiyle; şu anda toplum sosyal medya ortamlarında yaşanan mutluluğu başka kişilerin beğenilerinde, yaptığı yorumlarda ve bakışlarında aramaktır. Yani; karşı tarafa aktarılan karşıdaki kişilerin, sizi mutlu zannetmesi üzerine bina edilmiş sahte bir mutluluk hissinden ibaret olan bir dünyada daha çok var olma istegi gün geçtikçe artmakta ve toz pembelik rolünde ilerlemektedir.

İlgili olduğumuz bütün teknolojiler beynimizin yapısını değiştiriyor. Aletler, makineler ve teknoloji her dönem için bireyleri ve toplumları değiştiren ve dönüştüren başat faktörlerden olmuştur.
Yakın tarihten bir örnekle, buharlı makine toplumları etkilemiş ve yeni bir çağın katalizörü olmuştur. Aynı şekilde fotoğraf makinesi, telefon, kamera, televizyon, bilgisayar gibi aletler de hayatımıza girdikleri andan itibaren hemen her şeyi değiştirmiş, yeni ve farklı bir zemine taşımışlardır.

Sosyal medyada sonu gelmeyen bir akışa maruz kalıyoruz. Reklamlar, fenomenler, akımlar, paylaşımlar, haber ve enformasyon içerikleri, fotoğraflar ve videolar…
Neler oluyor bu mecralarda diye merak ediyorsak, bu merakı giderebilmek ve daha yakından görmek için şöyle kısa bir gezintiye çıkalım.

Bireylerin ve özellikle gençlerin birbirleriyle buluştukları, birbirlerini anladıkları, takip ettikleri, birbirlerinden haberdar oldukları yerler, artık sosyal paylaşım ağlarıdır.
Sosyal medya hem bir sosyalleşme alanı olabilirken, hem de gerçek hayattan uzaklaşıldığı için aynı zamanda asosyalleşme alanlarıdır.

Öğrenciler için eğlenceli bir ders notu paylaşımı platformu olabilirken, aynı zamanda ders çalışmanın önünde duran en büyük engel de olabilir.

Kimileri konuşur sosyal medyada,kimileri yazar, kimileri video çeker, kimisi harf harf işlediği şiirini söyler.
Kimisi akım başlatır, kimisi güldürür, kimisi ağlatır, kimi hayrete düşürür...

Artık eskisi gibi çocuklar oyun oynamak ve sokaklara çıkmak için can atmıyor.
Çünkü; Sanal bir arkadaş bulup, sanal bir karakter oluşturarak, sosyalleşmeye başladılar.
Yani sosyal medya kullanmak için hepimizin, farklı bir motivasyonu, bir sebebi var mutlaka...

Alışkanlıklarımız, davranışlarımız, algılarımız, düşünce ve inançlarımız, beklentilerimiz, birbirimizle iletişim kurma biçimlerimiz ve değer yargılarımız değişiyor. Bunca şey sosyal medya ortamlarında gerçekleşirken, bu toplumsal ağların bizi değiştirmesi elbette kaçınılmaz olacaktır.
Özellikle güzellik, mutluluk, başarı, mahremiyet gibi kavramların ifade ettiği anlamlar dönüştürülüyor ve böylece sosyal medyanın empoze ettiği, bize ait olmayan ve sürekli pompalanan bazı düşünce kalıplarına - kalıp yargılara maruz kalıyoruz.

Nedir Bu Kalıp Yargılar?
Örneğin nasıl giyineceğimize, nasıl görüneceğimize, nereye gideceğimize, nasıl eğleneceğimize artık sosyal paylaşım ağları karar verir oldu.

"Şu şekilde giyinirsek güzel olacağız..."

"Şu yerlere gidersek mutlu olacağız…"

"Şu kişi gibi görünürsek amacımıza ulaşacağız…"

"Şunları şunları yaparsak başarılı sayılacağız…"

"Şu yaşımızdaysak şunları yapmış olmamız gerekiyor… "

Mutlu olmak için şunları tüketmeli, şu mekanlara gitmeli,
Mutlu olmak için şunları tüketmeli, şu mekanlara gitmeli, şu yemeklerden yemeli, şu kişiler gibi görünmeli, şu kişilerin yaptıklarını yapmalı ve şu kişiler gibi düşünmeliyiz...
Peki, kendimiz neredeyiz?!
Sürekli bir şekilde çevresinin, arkadaşlarının pozitif, sıkıntısız ve muhteşem olarak kurgulanmış hayatlarını gördüğünde, kişiler kendilerini olduğu gibi kabul etmekte zorlanıyor. Kendisi olmaktan uzaklaşıyor. Kendini hep bir kıyaslama içerisinde buluyor. Kıyaslamanın sonu da kıskançlık, mutsuzluk ve yetersizlik hissi olduğu için bir adım ötesi ise depresyon olabiliyor.
"Ayşe şuraya gitmiş ben de gitmeliyim, Ali bunu yapmış ben de yapmalıyım."

Sürekli bu tür duygularla boğuşur hale geliyoruz.

Sosyal paylaşım ağlarında yapılan paylaşımlara baktığımız zaman, şunu görüyoruz: Herkes mutlu, herkes kusursuz, herkes başarılı…
Çünkü bu profiller çoğunlukla kişilerin oldukları gibi değil de görünmeyi istedikleri gibi kurgulanmış profillerdir.

Yapılan araştırmalar da sosyal medya kullananların, kendilerini giderek daha mutsuz ve yalnız hissettiklerini ortaya koyuyor...

Bir insanın gerçek hayatında her zaman mutlu, her zaman başarılı, her zaman harika şeyler yaşayan, her zaman muhteşem hisseden birisi olması mümkün müdür?
Tabiki, mümkün değildir ve bu sağlıklı olan da değildir.
Hayatın içinde sevinçler kadar hüzünler de vardır. Başarılar kadar, başarısızlıklar da vardır. Bir yandan doğar, bir yandan ölürüz. Her gün bir yerlere gidip gezmeyiz. Her gün harika hissedemeyiz, her zaman başarılı olamayabiliriz, her gün her istediğimizi yapamayız. Sağlık kadar hastalık da vardır hayatın içinde, mutluluklar kadar mutsuzluklar da…
Sosyal medyada hayat olduğu gibi değildir, olmasını arzu ettiğimiz gibidir. Sanaldır, kurgulanmıştır, gerçeğin tamamı değil, çok az bir kısmıdır.

Bütün bunlar cereyan ederken, elbette birileri tüketim ve eğlence kültürünü pompalamaya, algı yönetmeye-algı oluşturmaya ipleri istediği yöne çevirip, bakılmasını ve görülmesini istedikleri şeyleri ruhumuza üflemeye devam ediyor…
Bu yazdıklarımı göz önünde bulundurursanız eğer naçizane tavsiyem, ruhumuza üflenmesine dur demenin bizlerin elinde olduğunu az da olsa idrak etmiş olalım ve dikkat etmeye çalışalım...