Çocuklarınıza yalnızca okumayı öğretmek marifet değildir.Asıl meziyet,çocuklara sorgulamayı ve düşünmeyi öğretmektir." George Carlin
Nereye gidersek gidelim sormayı seviyoruz. Durakta otobüs beklerken duraktaki insanlara “otobüs buradan geçiyor mu? “ diye sorarız. Nereye gittiği, güzergahı belli olan otobüse binince “ Şöfore nereye gidiyor bu otobüs” diye sorarız. Otobüs tıklım tıklımken son durağa geldik mi diye sorarız. Kamu binasına gideriz, kapıda ki danışmayı görmezden geliriz. (“Danışma” olumsuzluk eki barındırdığı için mi oraya soru sorulmaz diye düşünmüşümdür.) İşini yapmakta olan memurun başına gidip sorarız. Sonuçta millet olarak sorararız da sorarız.
Bir kamu kuruluşun da yirmibeş yıla yakın çalıştım. Arşiv memuruydum. Odam binanın en altında oldukça kuytu bir yerde bulunuyordu. Ama sorgucular beni her seferinde bulurlardı. Şu bey nerede, şu hanım neden odasında yok, asansör çalışıyor mu, tuvalet nerede,en yakın otobüs durağını ve ne yemesi gerektiğini soranlar bile vardı. İşimle ilgili sorulan sorulara her zaman nazikçe cevap verir, yapılması gerekeni yapardım. Benimle ilgili olmayan sorular da danışmaya sormaları için yönlendirirdim. Aldığım tepkiler, “bunlar var ya bunlar konuşmaktan aciz, bunların maaşlarını biz veriyoruz, söylesen ölür müsün?” bir sürü söz kalabalığı ile karşında kavgaya hazır vaziyette beklerler. Hele sen bir ağzını açmaya gör. Danışmaya sorun demek suç gibi bir şeydi. Tabii ki bu sadece benim sorunum değildi, benim gibi çalışan pek çok arkadaşım da aynı şekilde mağdur edilir, mağdur ettiğinin bile farkına varmayan insanlar hep öfkeliydi. Anlatılacak o kadar çok anı var ki saçma sapan sorularla ilgili.
Birgün elimde dosyalar odama gidiyorum. Asönsörün önünden geçerken bir beyefendi bir saniye diyerek durdurdu. Şık giyimli, Türkçesi oldukça düzgün adam tüm ciddiyetiyle “bu asansör aşağı yukarı gidiyor mu ?” diye soruverdi. Anladım tabi ki soruyu asansör çalışıyor mu diye soruyor. Ama o gün muzip ve neşeli bir günümdeyim elimde ki ağır dosyalarla durdurulma ma aldırılmadan gülerek “Tabi ki aşağı yukarı gidiyor beyefendi bazen sağa sola da gidiyor siz ne tarafa gidecektiniz “diye soruveriyorum. Beyefendi ciddi ciddi öfkelenerek “ukala senin adın soyadın ne, sana yapacağımı bilirim” diyerek tehditler savururken, adımı soyadımı da soruyor ben adımı soyadımı söyleyerek usulca uzaklaşıyorum. Kendimi hep sorgulayan biri olarak , “ne yapıyorsun sen?” Diyorum kendi kendime . “bilmiyorum de geç”. Muzipliğin zamanı mı. Saçma sorulara kızıyorsun, sende saçma sorulara saçma cevaplar veriyorsun.” Ama yinede cevabımı beğenerek kendi kendime gülüyorum. Biraz sonra amirin odasına çağırılıyorum. Asönsörün aşağı yukarı gidip gitmediğini soran beyefendi bacak bacak üstüne atmış, elinde çayı ve tüm haklılığıyla amirin masasının önündek ki koltukta oturuyor. Sorgulanmaya başlıyorum. Beyefendiden de özür dilemem isteniyor işte burada itiraz ediyorum o saçma soru sorduğu için önce benden özür dilemeli. Bu neden sonuç ilişkisidir beyefendi bana değil danışmaya sorsaydı böyle yanıt almazdı diyorum. Ciddi bir tavır içindeyim ama hala içimden de kıkır kıkır gülüyorum. Amir beyefendinin yanında beni uyardığını bir daha asla böyle cevap vermemem gerektiğini söylüyor. Odadan çıkarken burada bir yanlış yok mu? Neden uyarıldım? Ne yaptım ? diye kendimi, beyefendiyi, amiri sonra tüm sistemi sorguluyorum. siz ne düşünürsünüz bilmem ama birtek kendimi suçsuz buluyorum. En başta da söylediğim gibi sormayı çok seven bir milletiz de pek azımız sorguluyoruz. Eğer sorguluyabilseydik ülke olarak bu halde olurmuyduk diye sormadan da yapamıyorum. Danışma olan yerlerde de lütfen sorularınızı oraya sorun diyorum her ne kadar adı DANIŞ MA olsada…
Mavi Kız Sündüz Yaşar Biga
Teşekkürler mavi kız..
İyi ki konu mahiyetinde yeniden paylaştın. kalemine yüreğine sağlık ????